Sabahattin Ali’nin kaleminden Selim Güneş’in fotoğraflarına: Kar Beyaz / Seray Genç

Yeni Film Dergisi / Sayı 2010-21

Sabahattin Ali’nin Ayran öyküsünden uyarlama Kar Beyaz filmi, yolu İFSAK’tan geçmiş her fotoğrafçının ya da fotoğrafla ilgilenen insanın tanıdığı, bildiği bir isim olan Selim Güneş’in ilk filmi. Bir kısa öyküden bir uzun metraj film yapmak belki de cesaret isteyen bir iş. Selim Güneş hem cesaretini hem de hayalini bizlerle paylaşıyor. Bu hayal tek bir fotoğraf karesinde yakaladığınız, dondurduğunuz anın hareketli görüntülere dönüşmesi ve hareketli görüntülerin de bir araya gelerek bir anlatıya, bir sinema anlatısına dönüşmesi halidir. Sabahattin Ali’nin bir öyküsünden yola çıkmış olması elbette pek çok şey ifade ediyor. Öyküyü 12 Eylül arefesine yerleştirmesi de öyle…

Sabahattin Ali öykülerindeki hayat, insanın sadece çevresine değil, iç dünyasına da değen bir gerçekçiliği içerir. Filmin en güçlü olduğu yer Sabahattin Ali öykülerinin de insanı yakaladığı yerdir. O güzel konuşması, doğal hareketleriyle filmin küçük oyuncusu Hakan’ın da katkısıyla, babasının hapiste olduğu, annesinin köyden uzakta bakıcılık yaptığı zamanda, onca yoksulluğun içinde ve kar-kışta köyünden yürüyerek vardığı yol kenarında minibüsle geçen yolculara ayran satan Hasan’ın parasını yeni gelen mühendisten alamamasıdır. Önce alıp sonra geri vermek zorunda kalışıdır. Bu filmde bütün o güzel görüntü ve müziğin dışında, belki bunları da içeren ama bunların dışında, yoğun ve sessiz bir anlam, hissiyat üreten sahnedir. Filmin başındaki tüm kareler, sahneler, parçalar uzunca bir süre öyküye başlamazken ya da seyirci bu parçaları birleştiremezken öykünün tamamı sanırım bu sahnenin gücüne erişemez.

Filmde Mircan’ın müziğinin yer yer anlatıma baskın çıktığını yazmak istesem de; film en iyi müzik ödülünü aldıktan sonra ortaya atılan iddiaların, hak arama boyutundan farklılaşarak, kapsam genişleterek ve seviye kaybederek bir başka saldırıya dönüşmesi öncelik kazandı bu yazıda. Film müziğinin, Mircan’ın hem basın toplantısında hem de ödül alırken, teşekkür ederek adını andığı müzisyen Uğur Işık’a ait olduğunu söyleyen Murat Bardakçı yetinmeyip Türkiye sinemasının yakın dönem filmleri için, “az izlenen” (bu ülkedeki çoğunluğun kaybettiği ama filmin değerinden hiçbir şey kaybetmediği), “kendi vergisiyle yapıldığını zannettiği” (Kültür Bakanlığı’ndan verilen fonun kaynağını bilmeden), “belli bir grup ya da ideolojiye bağlı” (kendisinin ait olmadığı imasını içeren), “Oscar alamayan” (Avrupa festivallerinden alınan ödüllerin ne hikmeti var ki) “Türk sinemasının bu tür filmlerinden” vs. diye söz ediyor. Hem bilgi hem de üslubunu ifşa ederek ve bir tür öfke nöbetine kapılarak köşesini sinema yazılarına ayırıyordu! Bu tartışmaların ülkemizde vardığı boyut, aldığı şekil düşünüldüğünde filmin önüne geçmesi sinema adına bu kez gerçekten kayıp olacaktır diyebiliriz.